22 Ekim 2015 Perşembe

İSTANBUL COFFEE FESTIVAL @HAYDARPAŞA GARI // 22.10.2015


Aylardır beklediğimiz İstanbul Coffee Festival, dün itibariyle Haydarpaşa Garı’nda startını verdi. Hem en son Puma Next Starts Now bahanesiyle uğradığım Haydarpaşa Garı’yla hasbıhal edecek hem de kafein komasına girmek için sağlam bir bahanem olacaktı. Her ne kadar büyük bir kahve fanı olmasam da kendime özgü bir damak tadım elbette mevcut. Başlangıç noktası olarak da 1. peronu kendime hedef bilip yola koyuluyorum marş marş!

Kurulan standlar o kadar cezbedici ki sample olarak verilen ikramlardan bir onu alayım dur bir de diğerini alayım diye diye yürüyüşümün tadını çıkararak kendimi cookie’lerin, bisküvilerin, çikolataların kollarına atmakta bir beis görmedim. Normalde de favorim olan İsveç markalı zencefilli Anna’s Ginger Thins’ten bir tane atıveriyorum mideme ve çantama. İsviçre'nin bağrından kopup gelen Lindt marka çikolatalardan da tadımlık alıp bir an şeker komasına giriyorum sanıyorum. Ama telaşa mahal yok! Tatlı olan her şeye bayılırım! :)

Haydarpaşa Garı’nın girişinde ve festival boyunca da muhtemelen en dikkat çeken stant sanırım sosyal medyada baya sükse yapan Breaking Bad konseptli Walter’s Coffee Roastery oluyor. Henüz gitme fırsatını yakalayamadığım için bu festival sayesinde ekibi yakalamış olmama baya seviniyorum bir an. Fakat uzun soluklu bir gözlem yapmaksızın bir daha geri dönmek üzere standdaa çok da fazla vakit geçirmemeye çalışıyorum. En azından o anda öyle olmasını planlıyorum. Başıma saplanacak koca bir baş ağrısı henüz yakın planlarım içerisinde yoktu tabii o esnada. Her neyse. Malumunuz yabancı basında da fazlasıyla geniş bir yer bulan Walter’s Coffee Roastery’nin kickstarter üzerinden desteklerimizi beklediğini söylemesek olmaz (https://www.kickstarter.com/projects/walterscoffee/breakingbad-inspired-coffee-lab-walters-coffee-roa).

Şans kurabiyeleri ile herkesin dikkatini çekmekte pek de zorlanmayan bir diğer stant da Forfun Şanslı Kurabiye’ye aitti. İçinde ihtiva ettiği manilerden kendi payıma düşenler pek motive edici olmasa da çalışanlar çok yardımcı ve şeker insanlardı. Benim favorim ise vanilyaya nazaran çilekli kurabiyecikler oldu. Çileğe karşı koyamamamın da bu tercihim üzerinde büyük bir etkisi var pek tabii :) Bayabilitesi olmayan bir karışıma sahip olduğu için şekerli kahveleri tercih etmeyen benim gibi insanlar için tam bir kahve dostu bu fortune kurabiyeler! 

Geleneksel Türk kahvesi denilince ilk akla gelen marka olma konusunda baya avantajlı olan Kuru Kahveci Mehmet Efendi’ye de uğramadan geçmiyorum. Hem Türk kahvesini çok sevdiğimden hem de kendilerine özel bir vagon tahsis ettiklerinden olsa gerek direkt kendimi vagonda otururken buluveriyorum. Yoğunluk sebebiyle kahveler Türk kahvesinin ruhuna pek ters düşen şekilde makineler aracılığıyla hazırlanıyordu. O yüzden bu haliyle tadını çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Yine de double espresso’nun ardından içtiğim orta şekerli Türk kahvesinin baş ağrıma bir nebze olsun iyi gelmesi çok işime yaradı doğrusu. Ayrıca festival katılımcılarına bir adet fincan hediye etmekten de geri kalmadılar. Tam bir İstanbul beyefendisi olduğunu ele veren diksiyonu ve outfit’i ile kendisinin tabiri ile "genç bir hanım" olmam nedeniyle sırasını bana verme nezaketinde bulunan bey amcaya da buradan selam ederim :)

Festival kapsamında kahvenin yanı sıra organik ürün, yiyecek ve içecek satan birçok stant da mevcuttu. Minik su yeşili arabasıyla dikkat çeken Plus Kitchen ile özellikle detoks ürünleri ile dikkat çeken Aradolu beni tavlayanlar arasındaydı. Aradolu’ya ait JUICO Yeşil’i denedim ve tam bir salata delisi olarak tadını baya sevdim. Ayrıca ikram ettikleri bir diğer ürün olan haşhaşlı meyveli küpçükler de pek nefisti. Ürünlerini sundukları arabayı eve alıp götürme isteği bünyemde vücut bulmadı da değil hani. Naan Bakeshop’u da es geçmek istemem. Ürünleri çok leziz gözüküyordu fakat hamur işine bir süre ara vermeliydim. Kendime verdiğim sözü kısmen tuttum ama kurabiyelere ve çikolatalara karşı koyamadım. Pişman değilim.

Standlar arasında dolaşırken birçok sergiyi gezme şansım da oldu. Duvara yansıtılmış illüstrasyon eşliğinde Haydarpaşa Garı’na ait bir tuvalin yer aldığı vagon ve yine hemen aynı tren hattı üzerinde bulunan, birçok resmi bünyesinde bulunduran vagon baya keyifli zaman geçirmeme neden oldu. 1. peronun sonunda da workshop’lar gerçekleştiriliyordu. Kapasiteyle sınırlı olmakla birlikte bu workshop’lara katılma şansınız da mevcuttu. Fakat o denli bir kahve aşığı olmadığımdan bu kısmı gönül rahatlığıyla pas geçtim. Ama kendisini 3. dalga kahvesi konusunda geliştirmek isteyenler için çok güzel bir seçenek. 

Festival bünyesinde düzenlenen yarışma alanında ise hummalı bir hazırlık süreci mevcuttu. Çok kalabalık olmaması festivale bir es vermek için güzel bir seçenek olabilirdi fakat Eva Simons ft. Konshens teklisi Policeman’i duyar duymaz arkama bile bakmadan kaçtım resmen :) Hazır müzik demişken festivalin katılımcılarından biri olan Babylon da elini boş tutmayıp güzel kahvelere eşlik edecek güzel müzikler de biz festival severleri tebessüm ettirdi. Karanlık yavaştan çökerken tatlı tatlı da yağmur yağarken güzel insanlarla güzel müzik dinlemek de her daim sevdiğim şeyler arasında yer almıştır. Fakat heyhat o baş ağrısı yok mu? Saatlerdir yakamı bırakmamıştı. Son bir atak olarak Kronoptop standında şansımı deneyerek baş ağrısına çözüm üretmeye çalışıyorum. Ağrı kesicimin olmaması büyük bir handikap oluyor benim için. Acılık oranı tam kıvamında olan bir Americano beni bir nebze olsun rahatlatıyor. Barista arkadaşa nasıl teşekkür ettiysem artık o da rica edip durdu :) Sırada en fazla beklediğim yer de yine Kronoptop’a ait stant oluyor. Bu kısmı es geçip bir yandan da farklı Türk kahvesi pişirme tekniğiyle meşgul olan diğer bir barista arkadaşa gözüm ilişiyor. Hiçbir ağrı merakımı gideremezdi, gidermemeliydi. Yeterince kahve içtiğime dair sinyali veren kalbim ise beni bu zevki tatmaktan mahrum bırakmıştı. Alacağı olsundu. Ühü.

Artık baş ağrımın dayanılmaz boyuta gelmesi nedeniyle gitme vaktimin geldiğini hissederek çıkışa doğru ilerliyorum fakat hemen garın girişine konumlanmış Starbucks’ın cupart çalışmalarına ve Milk Gallery & Design Store gibi aşina olduğumuz oluşumlara ait sıra sıra dizili tablolara gözüm ilişiveriyor. Yeterince incelediğime kanaat getirip bir başka kafein bayramını beklemek üzere evime doğru yol alıyorum. Home sweet home <3
















KISA KISA...

·   Tam bir masai savaşçısına bürünen Kenya’lı katılımcı, yerel kıyafeti dolayısıyla festivalin en dikkat çekici ismiydi herhalde. Fazlasıyla uzun boylu olması (ki burada mübalağa yoktur) ve cana yakın olması herkeste bir hadi fotoğraf çektirelim havası yaratıyordu. Kendisiyle ayaküstü sohbet etme şansı buldum. İstanbul’un mood’unu çok sevdiğini fakat festival sonrası İstanbul’u turlama şansı olmadığını söyledi. Türkiye’ye ilk kez gelmesine karşın baya sevdiğini ve ismini şu an hatırlayamadığım markanın bir nevi temsilcisi olarak Türkiye’yi ziyaret ettiğini söylemekten de geri kalmadı. Baya eğlenceli birine benziyordu. Tam Nayah’a götürmelik :) Festivalin en renkli simasıydı bence.
·    160.000 kahve çekirdeği kullanılarak 6 günde 6 kişi tarafından tamamlanan coffee art öğesi araba ise baya popülerdi. Tamamen el yapımı olan bu çalışma (ki ben bu konuda Drita Nalsela’nın yalancısıyım :p) benim pek de ilgimi çekmedi ama emeğe karşı saygımız sonsuz tabii :)
·   Festivale katılan bütün markaların irili ufaklı bütün çalışanları (özellikle baristalar), ayaküstü tanışma şansı yakaladığım diğer katılımcılar, görevli herkes inanılmaz güler yüzlü ve tatlıydı. Normalde herhangi bir festivale gittiğimde muhakkak bir terslik gelip beni bulurdu fakat bu sefer herkes çok cana yakın geldi bana. Ya da ben denk gelmedim. Bundan da fazlasıyla memnunum.
·    Garın kendisine ait restoran baya eğlenceli gözüküyordu. Kahveden ziyade rakı içmeyi tercih ederdim ama rakıyı aheste aheste içmeyi sevdiğim için festivali keşfetmek daha cezbedici geldi.
·     Festival ile sevmediğim tek nokta ise herhangi bir ambülansın ya da mobil bir revirin olmamasıydı. Ya da ben göremedim. Şayet ben göremediysem kendimi itinayla kınıyorum :p Fakat ola ki bununla ilgili herhangi bir girişimde bulunmadıysa da festival ekibini kınıyorum :) Tamam sonuçta gece kalmalı bir müzik festivali değil belki ama şiddetli bir baş ağrısının bile o anki atmosferden biz nebze olsun keyif almamanızı sağlaması çok nahoş bir durum.
·     Envai çeşit isteğin dile getirildiği dilek ağacı, yine kahve bardaklarının asılı olarak sergilendiği ve yaratıcılığınıza kalmış bir şekilde renklendirdiğiniz yapay bir ağaç ve her festivalin olmazsa olmazı olan photo booth da biz katılımcıların ilgi gösterdiği noktalardandı.
·     Katılımcıların eski usul bir kahve değirmenini kullanan (hatta Drita Nalsela da el atmış bu duruma fakat ben instagram’dan görme şansını yakalayabildim sadece. Sanırım bu olay festivalin 1. gününün 1. seansında gerçekleşti.) profesyonel kahvecileri de görebilme şansı oldu.
·      Son olarak ise Blogger’ları davet etme nezaketini gösteren festival ekibine de teşekkür ederim :)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder