Son zamanlarda tesadüfen de olsa rotam hep İtalyan restoranlarına düştü.
Sıkı bir İtalyan mutfağı fanı olduğumu kesinlikle söyleyemesem de klasik
tatlara kim hayır diyebilir ki? Üstelik butik işletmelerin bu konuda daha
başarılı olduğu da bir sır değil. İtalya’daki muadilleriyle
karşılaştırıldığında İstanbul sınırları içerisinde keşfedebileceğiniz birçok
tatlı mekan bulabilirsiniz. Ben bunlardan yakın zamanda gitme fırsatını
yakaladıklarımı kaleme alacağım.
PIZANO PIZZERIA:
Uzun zamandır faaliyet gösterse de ilk kez yakın zamanda gidebildiğim
Pizano Pizzeria’dan bahsedeceğim ilk olarak. Ortaköy’ün kalabalığından
uzaklaşıp sessizlik ve huşu içerisinde pizza yiyebileceğiniz minik ama çok
tatlı bir mekan burası. Şehrin göbeğinde sesinizi duyurmak zorunda kalmaksızın
sohbet edebiliyor olmanız da cabası. Küçük olması nedeniyle gitmeden önce
rezervasyon yaptırmak akıllıca olacaktır. Envai çeşit pizza bulunduğu için ilk
etapta seçim yapmak biraz zor olabiliyor. Müdavimi olan bir arkadaşımla
gittiğim için seçim yapmam biraz daha kolaylaştı diyebilirim. Tercihimizi
Salmone ve Quattro Stagioni’den yana kullandık ve ben pek zevk alarak tattım
açıkçası. Pizzayı incecik hamurlu seven ve benim gibi minik porsiyon canavarı
olan biriyseniz 20 cm’lik ve 30 cm’lik seçenekleriyle bu pizzalar sizi
tavlayabilir. Özellikle bacon sever arkadaşlar için de pizza çeşitleri
bulunmakta. Bir dahaki sefere tatmak istiyorum açıkçası. Kokoreçli pizzaları da
aklımın bir köşesinde. Deneyeceğim muhakkak. Şarabı ise çömlek bardaklarda
servis etmeleri ise mekanın tam da salaş tasarımına uyuyor. Bu detayı pek
sevdim. Aile işletmesi olması nedeniyle mesafeli fakat oldukça sıcak
karşılanıyorsunuz. Rahmi Bey tam da nev-i şahsına münhasır dedikleri cinsten
biri. Titizlikle ve özenle işlerini yaptıkları her hallerinden belli oluyor.
Pizzamın ufak bir kısmını bitiremediğim için bana kızmış olabilir ama ondan pek
emin değilim :) Porsiyon açısından dünyaları yiyemediğim için tiramisularını
deneyemedim. İlk fırsatta tadacağım. Fiyatlar muadillerine nazaran bir tık
fazla gelebilir. Fakat fiyat performans açısından buna değdiğini düşünüyorum.
AIDA –
VINO E CUCINA:

Aslında ilk hedef İtalyan Mutfağı Haftası kapsamında "VENI MANGI BEVI"
GECESİ’ne entegre olmaktı. Hatta snob bir sommelier gibi şarap tadım olaylarına
girmek eğlenceli olabilirdi :p Şakayı bir yana bırakacak olursak Moda
bölgesinde romantik akşam yemeklerini taçlandıracak cinsten bir yer burası.
Özellikle bahçe kısmı dekoratif anlamda sizi rahatsız etmeyen fakat bir o kadar
da vintage ruhu olan dolayısıyla da keyifli bir alan. Fakat mekana girmeden
önce zile basıp içerideki görevli kişilerin sizi duymasını bekliyorsunuz.
Manasız bir handikap bana kalırsa. Yine de atmosferin cezbediciliği bu durumu
bastırabiliyor. Şık ve casual tanımının hakkını veren renkler, piyano detayı -o
gün denk gelmesem de faal olarak kullanılıyormuş-, ambiyans beni kendine çekti
diyebilirim. Çalışanlar oldukça ilgili ve kararında bir şekilde müdahalede
buluyorlar. Başlangıç için "Kabak Çiçeği Kızartması" ile "Peynir
Tabağı" ve 1 şişe de Vino Dessera Blush söyledik. Baharatlı domates sosu
ikramı yapıldı. Hatta gece boyunca birkaç kez daha duyacağım "Neden
yemiyorsunuz, yoksa beğenmediğiniz mi?" sorularına maruz kalacağım ana
tekabül ediyor bu :) Başlangıçlar benim için yeterliydi fazlasıyla ama peynir
tabağındaki peynir çeşitleri artırılabilir benim gibi peynir delileri için.
Çalışan arkadaşların başlangıçları servis ederken minik detaylar vermeleri
oldukça hoştu. Ana yemeğe sıra geldiğinde ise söz konusu arkadaşımız gecenin en
havalı ikinci yemeği şeklinde bir girizgah yaptı. Birincisi Mürekkep Balıklı
Spagetti’ymiş. Venedik’te alelade bir restoranda tadıp pek de beğenmediğim için
benim çok da ilgimi çekmedi bu durum. Sunumunun fazla marjinal olduğunu
düşünüyorum hala :) Biz ise tercihimizi Porcini Mantarlı Risotto’dan yana
kullandık. Ve ben özellikle risotto’nun kıvamına ba-yıl-dım! Fakat tümünü
bitiremediğim için bahsettiğim "Yoksa beğenmediniz mi?" sorusunu
birkaç kez duymanın yegane sebebi buydu. Kuş kadar yemek yiyip doyan
insanlardan iseniz porsiyon oldukça büyük gelecektir. Bu sorular biraz bunaltsa
da beni çalışan arkadaşların memnuniyet sağlamak adına böyle bir tavır
içerisinde olduklarını düşünüyorum :) Bir dahaki sefere başlangıçlardan çok
daha fazla tatmayı düşünüyorum. Özellikle Keçi Peyniri Tempura ile Patlıcanlı
Parmigiana’yı deneyeceğim. Fiyat açısından Moda’daki muadillerinden çok da
farklı değil. Hatta aynı fiyatlar göz önüne alındığında lezzetli yemeklerin
yanı sıra güler yüzle uğurlanmanız da artı bir durum.
VAGABONDO’S
RISTORANTE PIZZERIA:

En son 2013 yılında gittiğim (Swarm’dan ayrıca kontrol ettim) Vagabondo’s
Ristorante Pizzeria’ya tamamen tesadüfen yeniden yolum düştü. Bir zamanlar
sıklıkla gittiğim için aslında ne kadar özlemiş olduğumu da hatırladım bu
vesileyle. Bilenler bilir. Burası lokasyon açısından çok kenarda köşede kalmasa
bile çoğunlukla sessiz ve sakin olmasıyla ön plana çıkar. Yaz dönemlerini
hesaba katmaksızın elbette. Bu özelliği de beni hep kendine çekmiştir. Rahatça
yemeğinizin tadını çıkarabilir, şarabınızı yudumlayabilir hatta kışın şömine
kenarında keyif erbaplığı yapabilirsiniz. Hazır Noel de gelmişken küçük ama
şirin dekoratif detaylarla kendinize ait bir zaman dilimi yaratabilirsiniz.
Genelde üst katını daha cezbedici ve rahat bulduğum için doğrudan oraya
yönlenmenizi gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Minik bir balkona açılan
ayrı bir kısmı da olduğu için burada vakit geçirmek daha eğlenceli olacaktır. İstanbul’daki
belki de en eski İtalyan restoranlarından biri olduğu için mutlaka şans
verilmesi gerekli diye düşünüyorum. İnsanın saatlerce vakit geçiresi geliyor
çünkü burada. Calzone pizzasını, dört peynirli pizzasını ve pizza capricciosa’sını
denemeye değer diye düşünüyorum. Fiyatların Yeniköy civarındaki diğer mekanlar
ayarında olduğunu söyleyebiliriz. Sessiz sakin anlarına denk gelindiğinde uzun
saatler huzur içinde çalışmaya çok müsait bir ortam vadettiğini de eklemeliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder