Sonbaharın
gelmesiyle birlikte şehrin yeniden canlanması an meselesi olunca soğuk havadan
haz etmeyen benim gibi insanların bile içine bir kıpırtı düşüyor. Herkesin
malumu olduğu sebeplerden ötürü yaz dönemi özellikle müzik festivalleri
açısından pek verimli geçmemişti. O yüzden yeme-içme konseptli festivaller şu
sıralar pek revaçta. Yine de bunlar arasından sıyrılmayı başaran ayrıksı bir
çalışma var ki hepimizin üzerinden ölü toprağının atılmasını bir nebze olsun
sağladı. 23-24-25 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen İstanbul Comics
& Art Festival, çizgi roman sevdalılarını, graffiti severleri bir çatı
altında toplayarak Eylül’e veda etmemizi kolaylaştırdı.
Toplamda Sergi,
Animasyon, Graffiti, Workshop gibi bölümlerden oluşan organizasyon, çizgi roman
dükkanlarını, mizah dergilerini, bağımsız yazarları, kreatif oluşumlarını ve
yayınevlerini bir araya getirerek oldukça interaktif bir platformu biz katılımcılarına
sundu.
Festivalin
son gününe teşrif etmiş biri olarak ilk iki günü sadece sosyal mecralardan takip
edebilme şansım oldu. Pazar günü olmasına karşın oldukça yoğun bir katılım
vardı. Buna rağmen kimsenin birbirini ezmeden stant stant rahatça gezebilme
şansının olması benim gibi eserikli insanlar için büyük bir nimetti açıkçası. Bunu
fırsat bilip hemen stantların arasında kayboldum. Guillaume Apollinaire’e olan
aşkım dolayısıyla tipografiye hep ilgi duymuşumdur. O yüzden Typo Bak tarafından ücretsiz nüshaları da tedarik edilen çizimleri ayrı bir yere koymak istiyorum. Çalışmalarını
incelerken baya keyif aldığımı söylemeliyim.
Dijital olanaklardan yararlanmaktansa tamamen eski usul analog basım anlayışını hala ayakta tutan bir fanzin olan Heyt Be!’nin verdiği emek gerçekten takdir-e şayan. Kendileri çok içten ve ürettikleri işleri tanıtma konusunda oldukça davetkarlar. Hatta zaman zaman müzik dinleme etkinlikleri yaptıklarını belirterek talep etmeniz halinde sizi mail listesine hemen oracıkta ekliyorlardı. İşlerini buradan takip edebilirsiniz: http://heytbefanzin.com/
![]() |
Müth(ü)ş eserim :p |


Festival
alanını yeterince hatmettiğime kanaat getirdikten sonra coğrafi avantajdan
faydalanıp Kadıköy Plak Günleri’nde buldum kendimi bir anda. Ücretsiz olması
dolayısıyla olabildiğince kalabalık bir kitle vardı. Zeki Müren’in 20. ölüm
yıldönümü olması nedeniyle bir ara Zeki Müren şarkıları da duyduk. Kalplerimiz
o eşsiz sesiyle birlikte hüzünlense de hep birlikte o duyguyu yakalamak çok
naif bir andı. Batmayan Güneş belgeselini izlememle aynı güne denk gelmesi de
ayrıca enteresan bir anı oldu benim için. Ağlamıyorum amca, gözüme toz kaçtı
da...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder